Hiç düşündünüz mü kayıkçılar neden kavga eder?
Ben oturdum ve araştırdım. Söylenince insanda hoş duygular uyandıran 'kayıkçı kavgası' deyiminin kültürümüze giriş hikâyelerinden biri oldukça anlamlı. Eminönü-Karaköy arasında yolcu taşıyan kayıkçılar arasında yaşanmış bir hikâye. Eskiden bu hatta yolcu taşıma işini kayıkçılar yapıyormuş. Bunlar zaman zaman kendi aralarında yolcu kapma kavgasına tutuşup rıhtımda birbirlerine girermiş. Yumruklar, sopalar, kürekler havada uçuşurmuş. Tabii bizim ahali meraklı ya! "Ne oluyor burda?" diyen kavgayı izlemeye gelince al sana bir yığın seyirci... Gel zaman git zaman İstanbul'un uyanıkları kavganın insanları bir araya getirdiğini, yığınlar oluşturduğunu fark edince bunu hemen fırsata çevirerek kavgayı camii önlerine taşımışlar. Namaz çıkışlarında iki kişi kendi aralarında kavga edip onları izlemek için toplanan kalabalığın arasına bıraktıkları diğer şebeke üyesi aracılığıyla yankesicilik yapmaya başlamışlar. Saf saf seyredenlerin vay haline! Bu yöntemle epey bi insanın cebini boşaltmışlar.
Sonra derken o kavgalar denizin ortasına taşınmış.
Yıllar önce kıyıda kavga eden kayıkçı arkadaşlar bu kez denizin ortasında birbirine girer olmuşlar. Boğazın derin sularında didişiyorlarmış. Kayık bu; suyun üstünde durur mu? Her yanı ayrı oynayan kayığın üstünde kavga etmek bir yana ayakta durabilmek bile büyük marifet. Suya düşmemek için karşısındakine doğru düzgün kuvvet uygulayamayan kişi nazikçe elindeki kürekle diğerini dürtüyormuş o kadar. Yüzlerinde azgınlık olsa da fiziki mücadele kibarca... Onların bu halini görenler artık eğlenir olmuşlar. Kavga eden kayıkçı görünce gülüp geçiliyormuş. Zamanla halk arasında dalga konusu olan kayıkçı kavgası deyimi, dilimize kavga varmış gibi görüntü verip sonucu hiç olacak bir didişme olarak girivermiş.
Yani kavgaların yankesiciler dışında bu güne kadar kimseye faydası olmamış ama bundan sonra olur mu bilmem.
Kayıkçı kavgası cepte duruversin gelin bir de ölümü gösterip sıtmaya razı olalım.
Frengi hastalığının henüz tedavisinin olmadığı 1900’lü yıllar. Bilim insanları çaresi olmayan frengi hastalığının tedavisini ancak yüksek ateşte bulurlar. Ateşi yükselen hastaların bünyesindeki frengi bakterisinin etkisini kaybettiği anlaşılınca frengi hastalarına sıtma virüsü enjekte edip hastanın ateşini yükselttikten sonra sıtma tedavisi uygulayarak hastaların bu şekilde sağlığına kavuşmasını sağlamışlar. O gün bu gündür bir kimseye, çok büyük bir tehlikeye ya da zarara uğrayacağını sezdirip küçük bir zararı kabul ettirmek anlamına gelen deyim kullanılarak dilimize ağır ağır yerleşmiş…
Şimdiiii!
Gelelim bu güne.
Son günlerde duyduklarıma, gördüklerime bakıyorum da sanki birileri kayıkçı kavgasına tutuşmuş gibi. Sonunun hiçe çıkacağını düşündüğüm büyük laflar havada uçuşuyor. Birileri çıkıp akılalmaz şeyler söyleyerek topluma korku salıyor, öbürü başka bir şey söyleyip insanların kafasını karıştırıyor. Toplumun geçmişle şimdi ve gelecek arasında bağ kuramayacağını düşündükleri için ne kadar büyük laf edilirse edilsin etkisinin de büyük olacağını bilerek yapıyorlar bunu. Kamuoyuna tahayyül edilmesi zor fikirleri pompalayıp toplumu istedikleri yöne yönlendirme stratejisi uygulanıyor. Bu yüzden kavgayı kim kazanır umurumda değil de zarar görmememiz için, mutlaka kim ne demiş aldırmadan hepimizin uyanık olması gerekiyor. Çünkü ileride sıtmaya razı olalım diye şu an bir yandan kayıkçı kavgasını izlettirip öbür yandan da ölümü gösteriyor olabilirler.
Bu arada Kasım ayının ilk hafta sonu Antalya kitap fuarında olacağım. Sohbet edip dertleşmek isteyen tüm dostları beklerim.
Kalabiliyorsanız sağlıkla kalın.