Her zaman olduğu gibi yine birden çok başlığın aynı anda konuşulduğu yoğun gündemli bir haftayı geride bıraktık. İç politikadaki tartışmalar, ekonomik dalgalanmalar, terörle ilgili atışmalar, deprem derken gündem adeta birbiriyle yarıştı. Fakat tüm bu kargaşa arasında gözlerden kaçan ya da bilinçli olarak görmezden gelinerek insanların duymasını istemedikleri bir konu var ki, bence gündemin en önemli konusu olmalı ve 'Pestisit' özelinde yaşanan halk sağlığı sorunu günlük siyasi çekişmeler arasında güme gitmemelidir.
Çünkü,
Tarımsal verimi artırabilmek adına kullanılan pestisitler, yeterli önlemler alınmazsa –ki biraz sonra göreceğiz alınmıyor- meyve ve sebzelerde zehirli bir tabaka olarak vücuda giriyor. O kalıntılar zamanla kanser hücresine döndüğü gibi ciddi sağlık sorunlarına da yol açabiliyor. Burada bir parantez açıp, geçen yıl Alanya'da çocuğun birinin meyve yedikten sonra hastaneye kaldırılması ve sağlık sorununun pestisite bağlı zehirlenmeye dayandırılmasını hatırlattıktan sonra parantezi kapatıp devam ediyorum.
Bakın geçenlerde Greenpeace Türkiye "Pestisitler ve Çocuklar" raporu yayınladı. Bu rapora göre, İstanbul'da zincir marketlerden ve semt pazarlarından alınan 155 sebze-meyve örneğinin %61'inde birden fazla pestisit kalıntısı tespit edilmiş.
Bunun Türkçesi şu:
Salamura yaprağında,
Sivri biberde,
Ispanakta,
Marulda...
Maalesef tükettiğimiz bir çok sebze/meyve de az ya da çok zirai ilaç kalıntısı varmış.
Yine başka bir rapora göre; –ki bu rapor Avrupa Birliği’nin gıda ve yem için hızlı alarm sisteminden (bu sistem AB'ye ihraç yoluyla giren sebze/meyvenin güvenilirliğini denetleyen bir sistem) alınmış- Türkiye, meyve ve sebzelerde pestisit kalıntısı kaynaklı bildirimlerde üst üste dört yıl ilk sırada yer almış ve 2023 yılında Türkiye kaynaklı 168 bildirim yapılmış, üstelik bu ürünlerin yarısından fazlası sınırlarda reddedilerek iade edilmiş.
O zaman akla şu soru geliyor:
AB'nin iade ettiği o ürünlere ne oldu?
Üzülerek söylemek zorundayım ki AB tarafından zehirli olduğu gerekçesiyle reddedilen o ürünlerin iç piyasaya sürüldüğü yönünde ciddi iddialar var. İddia diyorum çünkü o ürünlerin akıbetinin ne olduğu henüz bilinmiyor.
Siz hiç iade edilen ürünlerin imha edildiğine dair haber gördünüz mü?
Ben görmedim.
Uzun lafın kısası soframıza koyduğumuz domatesin, çileğin ya da biberin ne kadar “sağlıklı” olduğundan emin olmadan, başarılı bir gelecekten söz etmemiz mümkün değil dostlar. Bu da şu demek: Tarım ilacı kalıntılari bu günlerimizi zehirliyorken aynı anda yarınlarımızı da tehdit ediyor ve sanırım biz bunun farkında değiliz.
Toplum olarak bir an önce durumun ciddiyetinin farkına varıp yerel yönetimlere ve özellikle de hükümete -üreticilerimizi de mağdur etmeden- pestisit kullanımını sınırlayıcı, denetimleri de artırıcı politikalar geliştirmeleri için baskı yapmalıyız. Aksi halde önce doğayı, sonra sağlığımızı daha sonra da geleceğimizi kaybedebiliriz