Aras Bulut (1), Masal Işık (2), Aslan Miraç (3), Funda Peri Akcan (4) ve Fadime Nefes (5) yaşındaydı. Tabutları yan yana konulmuştu. Kardeştiler. En büyükleri beş yaşındaydı. İkindi namazı sonrası cenaze namazları kılındı. Helallik alınmadı. Çünkü henüz kendini dahi bilemeyecek kadar küçüklerdi. Günahsız bir şekilde melek oldular.
Geçtiğimiz Pazartesi günü evlerinde (!) çıkan yangın sonucunda zehirlenerek feci şekilde can veren Aras’tan, Masal’dan, Aslan’dan, Peri’den, Nefes’ten bahsediyorum.
İzmir’de yaşanan talihsiz olayı hatırladınız değil mi?
Cenaze namazını kıldıran imam helallik almadı. Oysa kimsenin aklına dahi gelmedi; kimin kimde hakkı olduğunu sormak.
Geride kalanların mı o bebeklerde hakkı vardı yoksa o bebeklerin mi geride kalanlarda?
Toplumun o bebeklere ödenmesi imkânsız bazı borçları var. Yaşam borcu var. Gülümseme borcu var mesela. Onlar henüz çocuk be kardeşim, en önemlisi oyun borcu var oyun. Kısacası gelecek borcu var. Umarım haklarını helal etmemişlerdir. Çünkü onlara sahip çıkamayarak üçüncü dünya ülkelerinde bile görülemeyecek şekilde ölümlerine sebep olduk. Sonra bu yetmezmiş gibi bazı zırtapozların çıkıp annesini ve babasını suçlamasına da sessiz kaldık. Sosyal medyanın gücünden aldıkları cesaretle vır vır konuşmalarını böyle öküzün trene baktığı gibi böm böm izledik. Kadına söylenmedik laf bırakmadılar. Vay neymiş: “O saatte nereye gitmişmiş?”, “Çocuklar evde yalnız mı bırakılırmış?”, “Devlet yardım ediyormuş” falan filan. Sen ne anlatıyorsun arkadaş diyemedik. Aynı masalı aynı kişilerden yine dinledik. Sahi biz ne ara bu kadar kötü olduk?
Köylerimizde, mahallelerimizde ya da çevremizde ölüm olayları hep olmuştur çünkü ölüm hayatın doğal bir parçası. Eskiden ölüm olduğu zaman aylarca yas tutulurdu. Günlerce eğlenilmez ayıp olur diye televizyon dahi açılmazdı. Elbette ölenle ölmezdi ama yas hep birlikte tutulur acı paylaşılırdı. Şimdilerde bırakın yas tutmayı neredeyse ölümünden öleni sorumlu tutar hale geldik. Bakın çocuklara, feci halde can vermelerine rağmen ölümleri futbol maçlarında yaşanan pozisyon kadar dahi tartışılmadı. Toplumun yarısının zaten olaydan haberi yok haberdar olan diğer yarısının ise umrunda değil. Olayın üzerinden henüz bir hafta dahi geçmemişken sanki hiç yaşanmamış gibi toplum normal hayata geri döndü bile. Televizyonlar kapanmadığı için izleyebiliyoruz; yemek yarışmaları (!) aynen devam ediyor. Şahsen ben dışarı çıkmaya dahi korkuyorken şehir şehir gezerek tanımadığı insanlara kaçma cesaretini gösterebilen ablaların geride kalan eşlerince arandığı gündüz kuşağı televizyon programları yine Türkiye gündemine kaygısız. Yani anlayacağınız ölen çocukları ve geride kalanlarını çabuk unuttuk.
Oysa unutmamalıyız; çünkü biz duyarlı bir toplumuz. Nerden mi biliyorum? Gelin bunu bir film sahnesiyle anlatayım.
Gençler belki bilmeyebilir ama yaşı kırkların üstünde olanlar mutlaka hatırlayacaktır: Fatma Girik ve Tugay Toksöz’ün başrollerinde oynadığı Necati Cumalı’nın aynı adı taşıyan eserinden esinlenilerek yapılan ‘Boş Beşik’ isimli Türk filmini. Filmin bir sahnesi var ki hala hafızalarda. Kartalın deve üzerindeki beşikte uyuyan bebeği kaçırdığı o sahne izleyen herkesin zihnine mıh gibi çakılı. Çünkü izleyenler; aralarında büyük bir sevgi olan ağa kızı Fatma ile oba beyi Ali’nin yıllar sonra doğan çocuklarının göç esnasında vahşi bir kuş tarafından kaçırılmasına duyarsız kalmamıştı. Çocuğun annesi olan Fatma ile üzülüp onunla ağladılar. Film 1969 yılı yapımı. Aradan onca yıl geçmesine rağmen halen o sahne ve filmin unutulmamasının sebebi; insanlarımızın aslında acıya duyarlı olması pişmiş aşım ağrısız başım diye düşünmemesidir.
Fakat şimdi bakıyorum da, yaşanan şu hazin olayda bile bu kadar duyarsız kalabilmeyi nasıl başardık anlayamıyorum. Duyarsızlık bir tarafa, sırf bizimkiler yıpranmasın saikiyle başkalarını suçlayıcı dil kullanılması en az yaşanan olay kadar acı veriyor. Sanırım kırılma noktasındayız. Ya insan olduğumuzu hatırlayıp “Neden bu hale geldik?” sorusunun yanıtı bulup ona göre tavır alacağız ya da bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyenlerin arasına katılıp bin yaşayacak olan o yılanın eninde sonunda dokunacağı günü beklerken ezilip, köleleşip yok olacağız.
Herkese “Neden?” sorusunun yanıtını bulmuş iyi insanlarla karışılacağımız yeni bir hafta diliyorum.