2024’ün son günlerindeyiz. Dönüp geride kalan günlere şöyle derin bir bakış atıp “Toplum mutlu mu?” sorusunun yanıtını aradım bu gün. Bunu neden yaptığıdmı bilmesem de, Türk toplumunun gerçek mutluluğu hak ettiğini düşünüyor olmam beni bu düşüne sevk etmiş olabilirdi. Toplumun mutluluk duygusunu yaşayamaması bir yana sanki birileri özellikle yaşamasını istemiyor gibi sıra dışı bir fikir de beynimi tırmalamıyor değil. Peki, bunun nedeni ne olabilir? Belki de mutlu olmayı bilmiyoruzdur kim bilir.
“Türk toplumu mutlu olmayı bilmiyor mu?” sorusunun yanıtını aramadan önce herkese gönlünce mutlu olabileceği yeni bir hafta diliyorum.
Kıymetli dostlar gündelik siyaseti takip ediyorum. Sınırlarımız fokur fokur kaynıyor. Güneyde Suriye’nin, daha ileride Filistin’in durumu ortada. Kuzeyde Ukrayna’nın Rusya’ya karşı akıbeti ne olacak belli değil. Irak’ın parçalanmış hali ve İran’a olası yapılacak dış müdahalenin getirecekleri… Yani sınır komşularımızın durumları pek de iç açıcı değil. Bu kargaşanın yansımalarını anlatmaya kalksak kitap olur. Bu olumsuzlukların arasında kalmış toplumun mutlu olabilmesi bilmem ne kadar mümkün. Dış siyaset konularını siyasetçilere bırakıp, onların milletin mutluluğu adına önemli politikalar üreteceğini, bunun için gerekli adımları atacağını umduğumu da belirterek, toplumun mutluluğunun önünde engel olan bu dış siyaset konularını şimdilik bir kenara bırakıyorum.
Çünkü asıl mesele içeride. Kutuplara ayrılmış bir toplumun mutlu olabilmesi imkânsız. Ayrıştırılmış topluluklar arasındaki çatlak ne kadar büyürse mutluluk oranı o kadar düşer. Maalesef bizde de toplumsal çatlağın boyutu her geçen gün biraz daha artıyor. Çatlak artıkça da insanların bireysel mutluluğunu etkileyen faktörler farklı yönlere evriliyor. Mesela ‘başkalarının mutsuzluğu’ üzerinden mutlu olanların sayısında gözle görülür artış olması gibi. Okulda öğretmenden fırça yiyen arkadaşına bakarak kıkır kıkır gülmek eskiden masumca sayılırdı. Ancak şu an keyif alınan bir araç haline dönüştü. İş arkadaşının patrondan azar yemesi kariyer aracı olarak kullanılıyor. Gönül verdiği futbol takımı kazanınca değil de rakip takım kaybedince daha mutlu olunan günleri yaşıyoruz. Komşusunun oğlunun eşinin işinde başarısız olmasından, görümcesinin kuzeninin okulu uzatmasından, iş arkadaşının kötü giden evliliğinden kendilerine mutluluk devşirenlerle maalesef iç içe yaşamak zorundayız. İnsanlar karşı tarafı yeterince kötüleyebilirse ya da şeytanlaştırılabilirse, belirli bir süre sonra karşı tarafın acı çekeceğini ve ne kadar acı çekerse onu izleyerek zevk alabileceğini düşünüyor. Tüm bunları gözlemlemek ise aslında oldukça basit, çünkü artık sistem bu düşünce üzerinden yürüyor desen abartmış olmam. Daha da garip olan ne biliyor musunuz? Hiç ummadığım insanların bile mutlu oluyorken farklı davranış içinde olabildiğini gözlemlemek!
Sosyolojik bu durumun bilim alanında karşılığı yok mu?
Elbette var.
“Schadenfreude” deniliyor. Başkasının mutsuzluğundan ya da başkalarının başına gelen talihsizliklerden mutlu olma duygusunu ifade eden Almanca bir kelime. Türkçe karşılığı yok. Almancada “Schaden” kötü, “Freude” zevk anlamına geliyor. Yani Türkçe karşılığı “kötüzevk” gibi garip bir kelime olduğunu söyledikten sonra burada küçük bir parantez açarak Schadenfreude hastalığının Alman bilim insanları tarafından deneyleme sürecinden bahsedeceğim.
Yıl; 2015.
Yer; Almanya'nın Würzburg kenti.
Araştırma laboratuvarını andıran dar, uzun bir oda da otuz iki Alman futbol taraftarı bulunuyor. Psikologlar taraftarlar üzerinde bir takım araştırmalar yapacaklar. Amaçları taraftarların Alman takımının ve ezeli rakipleri Hollandalı’ların başarılı ve başarısız penaltı atışlarını televizyondan izlerken gösterdikleri tepkileri ölçmek. Gülümsemelerini ve kaşlarını çatıp çatmadıklarını gözlemlemek. Elde edecekleri veriler bilimsel açıklamalarına dayanak olacağı için başlarlar deneye… Hollandalı’lar penaltıyı kaçırınca, Alman taraftarların gülümsemelerinin daha hızlı belirdiği gözlemlenir. Oysa Alman takımı gol atınca bu denli gülümseme belirmemiştir. Neşe gülümsemeleri başkaca çok önemli bir nokta dışında ayırt edilemediği için şu sonuca varırlar: İnsanlar düşmanlarının başarısızlıklarına kendi başarılarından daha fazla gülümserler. Parantezi kapatıp tekrar konuya dönebilirim.
Başkasının mutsuzluğundan ya da başkalarının başına gelen talihsizliklerden mutlu olma duygusunu yoğun yaşamak bizim gibi az gelişmiş toplumlar için hastalıklı bir durumdur. Çünkü Alman bilim insanlarının vardığı sonucun toplumsal yarıkların artışına katkı sağlaması kaçınılmazdır. Mutlu olabilmeyi öğrenebilmek ve enerjiyi buna ayırmak bireyin kendi sağlığı açısından ne kadar önemli ise toplum sağlığı açısından da o kadar önemlidir. Temelinde korkunun yattığını düşündüğüm bu duygu halinden insanların bir an önce sıyrılması, başkalarının başına gelenin kendi başına gelme ihtimalini düşünmekten vazgeçmesi toplum acısından hayati öneme sahiptir diyor iyi günlerde yanınızda olmayan ancak en küçük kötü bir anda hemen yanıbaşınızda beliren kişilerin mutlu olmayı öğrendiği yeni dünya düzeninde yeniden buluşmak dileklerimi sunuyorum.
Hoşça ve dostça kalın..