1930'larda Zeki Velidi Togan, Stalin’in baskılarından kaçarak Viyana’ya yerleşti. Şans eseri oturduğu apartmanın alt katında ünlü psikanalist Sigmund Freud yaşıyordu. Üst katındaki Togan’ın tahta takunyalarının sesi, Freud’un dikkatini çekti ve bu vesileyle iki farklı düşünce dünyası bir araya geldi. Togan, Freud’un teorilerini tam olarak okumamıştı, ama Oidipus Kompleksi’ne karşı net bir itirazı vardı. Türklerde annenin kutsal olduğunu, dolayısıyla bu teorinin Türk toplumunda geçerli olmadığını ileri sürdü. Freud ise bu iddiaya kibarca başını sallayarak cevap verdi, ancak muhtemelen Togan’ın bu direncinin altında bilinçaltına dair bir gerçeklik seziyordu.
Togan’ın "Bizde anne kutsaldır" demesi, toplumsal bir normu ifade ediyordu. Ancak Freud’un psikanalizinde bilinçaltı, kültürel normların ötesinde, çok daha derin bir gerçekliği ortaya çıkarırdı. Oidipus Kompleksi, her bireyin bilinçaltında bir şekilde var olur, toplumsal kutsallıklarla sadece örtülürdü. Yani Togan’ın Türklerde bu teorinin geçersiz olduğunu iddia etmesi, aslında bilinçaltının evrenselliğine karşı bir dirençten başka bir şey değildi. Freud’a göre bilinçaltı, kültürel maskelerin ardında daima işleyen bir güçtü.
Bu direncin bir başka göstergesi ise Türk toplumunda yaygın bir yemin biçimi olan "Anam avradım olsun" ifadesiydi. Freud için bu yemin, bilinçaltındaki cinsellik ve mülkiyet ilişkilerine dair derin bir ipucu taşıyordu. Annenin kutsal olduğu bu toplumda bile, kadın figürü cinsellik ve mülkiyetle iç içe geçiyordu. Bu yemin, Freud’un teorilerinin kültürel bariyerler arkasında bile nasıl anlam kazandığını gösteriyordu.
Togan, Freud’un teorilerini eleştirirken, farkında olmadan Freud’un tezine bir kanıt sunuyordu. Sohbetin ardından Togan, annesinin bir şiirindeki erotik altmetni fark ettiğinde, aslında bilinçaltının gücünü doğrudan deneyimliyordu. Annesine duyduğu kutsal bağlılık, bilinçaltında farklı bir anlamla buluşuyor, cinsellikle iç içe geçiyordu. Freud’un teorileri tam da bu şekilde işliyordu: Bilinçaltı, kültürel kutsallıkları aşarak evrensel insan doğasına işaret ediyordu.
Togan her ne kadar bilinçli olarak Freud’un teorilerini reddetse de, bilinçaltındaki süreçler işleyişine devam ediyordu. Freud, bu dirence karşı kibarca başını sallasa da, takunyaların sesiyle karışan bilinçaltının yankısını derinlerde hissediyordu. Kültürel normlar, bilinçaltının üzerini örten ince bir örtüydü ve Freud bu örtünün ardında evrensel bir gerçekliğin yattığını her zaman biliyordu. Togan’ın takunyaları sadece ahşap zeminde değil, bilinçaltının evrensel katmanlarında da yankılanıyordu.