Causa sui kavramı, felsefi düşüncenin en derin ve radikal iddialarından birini temsil eder: Kendi kendinin nedeni olan bir varlık fikri. Bu düşünce, Tanrı’nın varlığını başka hiçbir şeye bağımlı olmaksızın, yalnızca kendi özünden türeten bir ontolojik model sunar. Spinoza’nın felsefesinde bu kavram, varoluşun nihai ve mutlak açıklaması olarak karşımıza çıkar. Tanrı, kendisi dışında hiçbir varlık veya neden gerektirmeksizin var olan tek substans olarak tanımlanır. Bu, varoluşun kökeni hakkında geleneksel teolojik yaklaşımları sorgulayan ve aşan bir düşünce yapısına işaret eder.
Öncelikle causa sui kavramının kendisindeki paradoksu ele alalım. Kendi kendinin nedeni olmak, kendi varlığını kendi içinde açıklamak anlamına gelir. Klasik neden-sonuç ilişkilerinde bir varlığın nedeni her zaman başka bir varlıktır; yani bir sebep, kendisi dışında bir şey doğurur. Ancak causa sui, bu nedensel döngüyü kırar; çünkü burada Tanrı, kendisini var eden ve varlığını sürdüren bir öz olarak tanımlanır. Bu anlamda Spinoza, Tanrı’yı tüm varlık zincirinin ötesinde, onu başlatan ve sürdüren nihai gerçeklik olarak görür. Tanrı’nın kendi kendisinin nedeni olması, onun varlığını mutlak ve zorunlu kılar; bu da Tanrı’nın, varlıkla ilgili tüm soruların nihai cevabı olduğu anlamına gelir.
Spinoza’nın Tanrı tasavvurunda, causa sui kavramı, Tanrı’nın hem aşkın hem de içkin olarak anlaşılmasını sağlar. Tanrı’nın aşkınlığı, onun başka hiçbir şeye bağımlı olmadan var olmasıdır. Bu, onu tüm varlıklar arasında benzersiz kılar; çünkü her şey Tanrı’dan türemiştir, fakat Tanrı hiçbir şeyden türememiştir. Tanrı’nın içkinliği ise, onun varlığının evrende her yerde mevcut olmasıdır. Tanrı, evrenin dışında duran bir yaratıcı olarak değil, evrenin doğrudan kendisi olarak var olur. Causa sui, bu içkinlik ve aşkınlık arasındaki gerilimi çözen bir kavramdır; çünkü Tanrı, hem varlığın ötesindedir hem de varlığın kendisidir. Kendi kendisinin nedeni olarak Tanrı, hem başlangıçtır hem de süregiden süreçtir; hem varoluşun kaynağıdır hem de varoluşun kendisidir.
Bu yaklaşımlar, teolojik açıdan oldukça radikaldir. Geleneksel teizmde Tanrı, evrenin dışında duran ve ona müdahale eden bir varlık olarak görülür. Tanrı, bir saati kuran saatçi gibi evreni yaratır, onun işleyişini başlatır ve gerektiğinde müdahale eder. Ancak causa sui kavramı, bu tasarımı köklü bir şekilde değiştirir. Tanrı, evrenin ötesinde duran bir yaratıcı değil, evrenin içindeki tüm varlıkların zorunlu temelidir. Bu, Spinoza’nın "Deus sive Natura" (Tanrı ya da Doğa) ifadesiyle açıkça görülür: Tanrı ve doğa aynı şeydir; yani Tanrı, doğanın ta kendisidir. Doğa yasaları, Tanrı’nın özünün zorunlu sonuçlarıdır; bu yüzden Tanrı, iradi bir yaratıcı değil, varlığın temelinde yatan bir zorunluluk olarak karşımıza çıkar. Bu, yaratılışın iradi bir eylem değil, Tanrı’nın varlığının kendiliğinden bir dışavurumu olduğunu gösterir.
Causa sui kavramının metafiziksel sonuçları da derin ve karmaşıktır. Kendi kendinin nedeni olan bir varlık düşüncesi, sonsuzluk ve zaman kavramları üzerinde de etkili olur. Spinoza’ya göre Tanrı, zamanın ötesinde ve zamansızdır. Zaman, değişim ve ardışıklık üzerine kurulu bir yapı olduğu için, Tanrı’nın varlığı bu tür değişimlerle sınırlanamaz. Tanrı, var-olmaz; çünkü onun varlığı, sürekli bir sürecin parçası değildir. Tanrı ebedidir; çünkü onun varlığı, başlangıç ve sona tabi değildir. Bu, Tanrı’nın varoluşunun herhangi bir neden-sonuç zincirinin ötesinde olduğunu gösterir; Tanrı, nedenselliği başlatan bir ilke değil, nedenselliğin kendisidir. Kendi kendisinin nedeni olarak Tanrı, varoluşun sonsuz kaynağıdır; bu kaynağın dışında hiçbir şey yoktur ve hiçbir şey bu kaynağın dışında var olamaz.
Spinoza’nın causa sui kavramını klasik teolojik anlayıştan ayıran en önemli nokta, bu kavramın Tanrı’nın kişiselliğini tamamen ortadan kaldırmasıdır. Tanrı, irade sahibi bir varlık değildir; çünkü irade, belirli bir amaç doğrultusunda hareket etmeyi gerektirir ve bu da eksiklik veya tamamlanma arzusunu ima eder. Spinoza’ya göre Tanrı, eksiklikten veya tamamlanma arzusundan tamamen münezzehtir; çünkü o, mutlak bir varlıktır. Tanrı’nın kendi kendisinin nedeni olması, onun tüm varoluşu kapsayan, sonsuz bir zorunluluk olarak anlaşılmasını sağlar. Bu zorunluluk, Tanrı’nın varlığının mutlak olduğunu ve bu varlığın dışındaki hiçbir şeyin Tanrı’yı sınırlayamayacağını ifade eder.
Sonuca varacak olursak, Causa sui kavramı, Spinoza'nın Tanrı anlayışını en temelinden şekillendirirken, aynı zamanda onun evrenle kurduğu ilişkiyi kökten bir biçimde yeniden tanımlar. Tanrı’nın kendi kendinin nedeni olması, geleneksel yaratılış anlayışlarını ve Tanrı’nın iradesine dair tüm tasavvurları ortadan kaldırır. Bu perspektiften bakıldığında, Tanrı, âlemin dışında duran bir saatçi değil, evrenin dokusunun ta kendisidir. O varoluşu başlatan bir dış güç değil, varoluşun özüdür; dolayısıyla onun yaratması, varlıkla ilgili her tür nedenselliği aşar ve kendi kendine yeten bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Causa sui olarak Tanrı, iradi ve bilinçli bir yaratıcı değil, sonsuz bir varoluş biçimidir; bu varoluş biçimi, doğanın her köşesinde kendini ifade eder. Tanrı’nın kendi kendisinin nedeni olması, onun hem başlangıçsız hem de sonsuz olduğunun en derin göstergesidir; bu, varlığın yalnızca Tanrı’nın varlığının zorunlu bir yansıması olduğunu ve her şeyin bu mutlak özden türediğini ifade eder. Spinoza’nın Tanrı’sı, klasik tanrısal aşkınlığı içkinliğe dönüştüren, varlık ve düşünce arasındaki tüm sınırları kaldırarak evrene bütünüyle nüfuz eden bir varoluş formudur.