Machiavelli’nin meşhur sözü, "İnsanları değiştirmeye çalışmayın; onları olduğu gibi reddedin," bugünün siyaset dünyasına farklı yansıyan bir mottodur. Ancak çağdaş siyaset, bu reddedişin daha ötesine geçmiş durumda: İnsanları değiştirmeye çalışmamak bir kenara, onların en temel zaaflarını daha da derinleştiriyor. Artık siyaset, insanları olduğu gibi kabul etmiyor; aksine, onları daha yönetilebilir, daha tepkisel ve daha itaatkâr hale getiren bir sürece sokuyor. Böylece Machiavelli’nin "reddetme" tavrı, bir çeşit manipülasyon sanatı haline dönüşmüş oluyor.
Modern siyaset dünyasında, insanları değiştirme idealine duyulan inanç giderek silikleşti. Eskiden siyasi liderler, halkı eğitme, bilinçlendirme ya da onları ahlaki ve erdemli bir topluma dönüştürme misyonuyla yola çıkardı. Oysa bugün bu ideal, yerini daha sinsi ve derin bir stratejiye bıraktı: Halkı olduğu gibi kabul etmek değil, onların en derin güdülerine hitap ederek, onları daha fazla kendilerine bağımlı kılmak. Popülizm, bu stratejinin en bariz örneği olarak karşımıza çıkıyor. Popülist liderler, kitlelerin mevcut korkularını ve arzularını kullanarak, onları dönüştürmek yerine daha tepkisel bir hale getiriyor.
Machiavelli’nin karamsar insan doğası anlayışı, bugünün siyaset sahnesinde daha sofistike bir biçimde yeniden vücut buluyor. Sosyal medya, veri analizleri ve algı yönetimi, insanların zaaflarına hitap eden politikaların etkin araçları haline geldi. İktidar, artık insanların doğasını değiştirmek yerine, onların doğasını daha fazla nasıl kontrol edebileceği üzerine yoğunlaşıyor. Bu durum, siyaset arenasında etik soruların giderek daha az yer bulmasına neden oluyor. İnsanı dönüştürme idealine inanç azaldıkça, siyasetin odağı da güç ilişkilerine, kısa vadeli kazançlara ve halkın manipülasyonuna kayıyor.
Bu dönüşüm, sadece siyasetçilerin stratejileriyle sınırlı değil; aynı zamanda toplumun kendisini nasıl algıladığıyla da ilgili. İnsanlar, siyaset tarafından sürekli olarak bir korku ve kriz ortamında tutuluyor. Güvensizlik ve korkular derinleştirildikçe, bireyler daha fazla kendini savunma pozisyonuna geçiyor ve bu da siyasetçiler için ideal bir yönetim zemini oluşturuyor. İdealist projeler ve toplumu dönüştürme çabaları yerini, insanları mevcut halleriyle nasıl daha iyi kontrol edebileceklerine dair stratejilere bırakıyor.
Bu noktada Machiavelli’nin reddediş anlayışı, çağımızda yeni bir boyut kazanıyor. Reddediş, artık insanı olduğu gibi bırakmak değil; onu zaafları üzerinden daha derin bir kontrol sürecine sokmak anlamına geliyor. Bugün insanlar, olduğu gibi kabul edilmek bir yana, sürekli olarak daha fazla tüketime, daha fazla korkuya ve daha fazla itaat etmeye teşvik ediliyor. İktidar, insan doğasının sabitliğini değil, bu sabitliğin nasıl sömürülebileceğini merkeze alıyor. Böylece, insanın dönüşümü yerine, onun daha fazla bağımlı hale getirildiği bir düzen inşa ediliyor.
Siyaset artık insanı değiştirme çabasını bir kenara bırakmış durumda. Toplum mühendisliği projeleri, büyük idealler ya da ahlaki reformlar çağının çok uzağında yaşıyoruz. Günümüz siyasetinde, liderler insanları dönüştürmeye çalışmıyor; aksine, onları mevcut korkularına ve arzularına daha da bağımlı kılarak, güçlerini pekiştiriyor. Böyle bir dünyada, Machiavelli’nin ruhu hala siyaset sahnesinde dolaşıyor: İnsanı değiştirmek yerine, onu olduğu gibi derinleştirin. Ama bu derinleştirme, ne bir özgürleşme vaadi ne de bir ahlaki proje içeriyor; aksine, insanı daha fazla sınırlayan, güdülerine hapseden bir stratejiyi ifade ediyor.
Bugün siyasetin en temel sorunu, insanın nasıl yönetileceği değil, onun hangi korkularla ve arzularla daha fazla kontrol edileceği. Machiavelli’nin "reddediş" tavrı, modern dünyada bir kabul değil, bir strateji haline gelmiş durumda. İnsanları değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmek, onları olduğu gibi manipüle etmek anlamına geliyor. Böyle bir siyasette, insan doğasının sabitliğinden değil, bu sabitliğin nasıl bir güç aracına dönüştürüldüğünden söz edebiliriz.
Belki de asıl soru şudur: İnsanları olduğu gibi kabul etmek mi daha tehlikelidir, yoksa onları mevcut zaaflarıyla daha fazla kontrol etmek mi? Bu sorunun cevabı, Machiavelli’nin hayal ettiği siyasetten çok daha karmaşık bir dünyada saklı.