Varlığın anlamına dair sorular, insanlık tarihinin en köklü arayışlarından biri olmuştur. Martin Heidegger, bu soruyu yanıtlamaya çalışan en derin düşünürlerden biri olarak, modern dünyanın teknikleşmiş düşüncesini, yani Varlığın unutuluşunu aşmanın ancak yeni bir başlangıçla mümkün olduğunu savunur. Ancak bu başlangıç sıradan bir düşünsel sıçrama değil, dilin köklü bir dönüşümünü de içerir. Heidegger’e göre, bu başlangıç, dili sadece bir iletişim aracı olarak görmeyen, ona Varlığın en saf hâlini hatırlatan bir şiirsellikle olmalıdır. Çünkü şiir, Varlığı unutulmuşluktan kurtaracak yegâne araçtır.
Heidegger, bu şiirselliği en çok Hölderlin’de bulur. Hölderlin’in dizeleri, yalnızca duyguları değil, aynı zamanda varlığın en derin anlamlarını da yankılayan, dili Varlığın yankısı hâline getiren bir güce sahiptir. Şiir, dilin en özgün, en yaratıcı biçimidir. Bu bağlamda Heidegger’in Hölderlin’e olan ilgisini anlamak zor değildir. Hölderlin’in şiirlerinde, Varlığın yüzyıllardır unutulmuş anlamı adeta dile gelir. Bu şiirler, yalnızca estetik bir zevk değil, aynı zamanda bir hatırlatma aracıdır: "İnsan, şairane oturur yeryüzünde," der Hölderlin. Bu mısra, insanın dünyadaki yerini, varoluşunu anlamlandırmanın bir yolunu gösterir. Şiirsellikle dünya ile kurulan ilişki, insanın dünyaya köklü bir bağla bağlandığını, unuttuğu bir hakikati yeniden bulduğunu hissettirir.
Heidegger’e göre, modern dünyanın karmaşası içinde insanlar, Varlık’la olan bu derin bağı unutmuş durumdalar. Hepimiz bir tür “unutma” hâlindeyiz. İşe koşarken, ekranlar arasında kaybolurken, belki de varoluşumuzu sorgulamayı bile ihmal ediyoruz. Oysa varoluşumuzun temel soruları –“Neden buradayız?”, “Nereye gidiyoruz?”– Heidegger’in dediği gibi modern yaşamın teknikleşmiş dünyasında unutulup gidiyor. Bu unutulmuşluğu kırmak için bir yol bulmalıydık; işte Heidegger’in önerdiği yol da buradan geçiyor: Şiir.
Özellikle Hölderlin’in Patmos şiirindeki şu mısralar, Heidegger’in düşüncesiyle birebir örtüşür:
"Yakındır Tanrı, ama güçtür kavramak,
Lakin korku kadar daimidir kurtuluş."
Bu mısralar, hem Heidegger’in Varlık üzerine düşüncesini hem de insanın dünyadaki varoluşunu yeniden anlamlandırma çabasını yansıtır. Tanrı, yani Varlık, her zaman yakındır. Ancak modern insanın onu kavraması o kadar da kolay değildir. Varlıkla olan bağımız, modern dünyanın teknik düşüncesiyle zayıflamıştır. Bu yüzden, korku ve kaygı içindeyiz; fakat bu kaygının içinde, kurtuluş da gizlidir. Heidegger, işte tam da bu şiirselliğin yardımıyla Varlığın unutuşundan kurtulabileceğimizi savunur.
Şiir, bize unuttuğumuz Varlığı hatırlatan bir yankıdır. Modern dünyanın teknikleşmiş diline karşı şiir, bir nevi direniştir; insanı özüne, varoluşunun anlamına geri çağırır. Tıpkı Hölderlin’in yaptığı gibi, bizler de her gün bir an durup, etrafımıza bakmalı ve unuttuğumuz varoluşumuzla yeniden temas kurmalıyız. "İnsan şairane oturur yeryüzünde," derken Hölderlin, bu dünyadaki varoluşumuzu, günlük yaşamın sıradan akışında bile bir şiirsellik içinde bulmamız gerektiğini söyler. Yalnızca doğayı izlemek ya da basit bir şiir mısrasına kulak vermek bile, bizi bu unutulmuşluktan geri çağırabilir.
Günümüz dünyasında hızla akan zamanın içerisinde hepimiz varoluşumuzun anlamını unutmaya meyilliyiz. Belki de birçoğumuz için bu unutkanlık, yaşamın bir gerekliliği haline gelmiş durumda. Ancak, Heidegger’in de söylediği gibi, bu teknikleşmiş dünyadan kurtulmak, Varlığın anlamını yeniden keşfetmek için şiirselliğe ihtiyacımız var. Şiir, bizi o dar ve teknikleşmiş bakış açısından çıkararak, yeniden varlığımızla buluşmamızı sağlar.
Şimdi, bir an durun. Belki de Varlık size, Hölderlin’in dizeleriyle sesleniyordur. "Yakındır Tanrı, ama güçtür kavramak." Dinleyin; çünkü Varlığın unuttuklarımızı hatırlatmak için şiire ihtiyacı var.