Günümüzde teknoloji, hayatımızın her alanına nüfuz etmiş durumda. Akıllı telefonlardan yapay zekaya, sosyal medyadan dijital ekonomiye kadar modern yaşamın olmazsa olmazı haline gelen bu araçlar, hayatımızı kolaylaştırıyor gibi görünse de, arka planda daha derin ve karmaşık sorunları da beraberinde getiriyor. Bu noktada, ünlü Alman filozof Martin Heidegger’in teknik eleştirisi, modern teknolojiye dair düşüncelerimizi yeniden şekillendirebilir.
Heidegger, teknolojiye dair eleştirisini “Die Frage nach der Technik” (Tekniğe İlişkin Soru) adlı eserinde yoğunlaştırmıştır. Ona göre, modern teknolojinin özü, basitçe hayatı kolaylaştırmak değil, dünyayı ve insanı birer kaynak olarak görme eğiliminde yatmaktadır. Heidegger, bu durumu "Gestell" yani "çerçeveleme" kavramıyla ifade eder. Gestell, doğayı ve insanı sadece tüketilebilir kaynaklar olarak görme ve bu kaynakları kontrol altına alma çabasıdır. Bu bakış açısı, dünyayı sadece araçsal bir değerle değerlendirmemize ve varoluşun derin anlamlarını gözden kaçırmamıza neden olur.
Son yıllarda, sosyal medyanın ve dijital platformların hızla yayılması, Heidegger’in eleştirilerini daha da güncel kılıyor. Sosyal medya, insan ilişkilerini derinleştirmek yerine yüzeyselleştiriyor mu? Dijital ekonominin getirdiği sürekli bağlantılı olma hali, bizi gerçek dünyadan koparıyor mu? Bu sorular, Heidegger’in teknik eleştirisinin ne kadar haklı olduğunu düşündürtüyor.
Antik Yunan’da “tekne” olarak bilinen teknik, yaratıcı ve sanatsal üretimi ifade ederdi. Ancak modern teknoloji, bu anlamdan uzaklaşarak doğayı manipüle etme aracı haline gelmiştir. Heidegger, bu dönüşümü “poiesis” kavramı üzerinden açıklar. Poiesis, bir şeyin kendi doğası gereği ortaya çıkma süreci iken, modern teknik bu süreci zorla yönlendirme çabasındadır. Bu durum, insanın doğayla ve varlıkla olan otantik bağını zedeler.
Yapay zekanın ve robotların iş dünyasında hızla yer alması, Heidegger’in “Gestell” kavramını yeniden düşünmemize neden oluyor. İş gücünün yerini alan makineler, insan emeğini ve yeteneklerini değersizleştiriyor mu? Bu teknolojik ilerlemeler, insanın kendi varoluşunu sorgulamasına yol açıyor mu?
Heidegger, modern teknolojinin insanlığı araçsallaştırarak büyük bir tehlike oluşturduğunu savunur. Ancak ilginçtir ki, bu tehlikenin içinde bir kurtuluş umudu da görür. Teknolojiyi eleştirel bir bakış açısıyla incelemek, onun özünü anlamaya çalışmak, insanlığı daha otantik bir varoluş biçimine yöneltebilir. Bu eleştirel bakış, teknolojinin üzerimizdeki etkilerini sorgulamamıza ve daha anlamlı bir yaşam sürmemize yardımcı olabilir.
Günümüzün hızla değişen teknoloji dünyasında, bireyler olarak teknolojiyle ilişkimizde daha bilinçli olabilir miyiz? Teknolojinin sunduğu kolaylıkların ötesine bakarak, onun varoluşsal etkilerini göz önünde bulundurabilir miyiz? Heidegger’in bu eleştirileri, sosyal medyadan yapay zekaya, dijital ekonomiden çevre sorunlarına kadar pek çok alanda kendini hissettiriyor.
Heidegger’in teknik eleştirisi, teknolojiye karşı bir düşmanlık olarak anlaşılmamalıdır. Aksine, teknolojinin hayatımızdaki yerini ve etkilerini daha derinlemesine anlamamıza yardımcı olacak felsefi bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım, bizi teknolojiye karşı daha bilinçli, daha eleştirel ve daha anlamlı bir tutum almaya davet eder.
Hâsılı, Heidegger’in teknik eleştirisi, modern dünyada teknolojinin rolü ve etkileri üzerine düşünmemiz için önemli bir çerçeve sunmaktadır .Teknolojiyi sadece bir araç olarak görmenin ötesine geçerek, onun insan yaşamı ve varoluş üzerindeki derin etkilerini sorgulamak, daha anlamlı bir yaşam arayışında yol gösterici olabilir. Teknolojinin gölgelerinde kaybolmadan, onun ışığında daha otantik bir varoluş biçimine ulaşmak, belki de Heidegger’in bize bıraktığı en değerli mirastır.