Feridüddin Attâr’ın özgürlük anlayışı, gökyüzünde sonsuzca süzülen ve hiçbir yöne bağlı olmayan bir kuşun, yani Simurg’un serüveninde gizlidir. Attâr’a göre, gerçek özgürlük, dış dünyanın sınırlamalarını aşarak insan ruhunun derinliklerine inmek, o bilinmezlikte kaybolmak ve hakikatin kendisinde yeniden doğmaktır. Bu yolculuk, bir varoluşun ötesine geçme çabasıdır; çünkü özgürlük, sadece görünür olanın zincirlerinden değil, varlığın ve kimliğin en ince ipliklerinden de kurtulmayı gerektirir.
Attâr’ın Simurg yolculuğundaki kuşlar, her biri kendi içsel korkuları ve sınırlarıyla yüzleşirken, özgürlüğü kendi ruhsal arayışlarının nihai amacı olarak görürler. Ancak bu özgürlük, dışsal bir özgürlükten ziyade içsel bir teslimiyetin ve yok oluşun ardında yatan bir özgürlüktür. Kuşlar, her bir vadiden geçerken, kendi benliklerinden sıyrılmaları gerektiğini, gerçek özgürlüğün tüm benlik bağlarından kopmak olduğunu öğrenirler. Çünkü Attâr’a göre, en büyük esaret, insanın kendi varoluşuna olan bağımlılığıdır.
Birinci Vadi'de, özgürlük, arzuların köleliğinden kurtulmaktır. Bu, görünüşte bir irade özgürlüğü gibi görünse de, aslında varlıkla yokluk arasında bir denge arayışıdır. İnsan, arzularını ve isteklerini aşmadıkça, hiçbir zaman hakiki özgürlüğe ulaşamaz. Attâr’ın bu vadideki mesajı açıktır: Özgürlük, ne istediğimizi yapmak değil, neyi istememiz gerektiğini unutmaktır.
İkinci Vadi, bilginin vadisidir. Ancak Attâr’ın bilgi anlayışı, sıradan anlamda bir bilgi değildir. Burada özgürlük, insanın kendini tüm bilginin ötesine bırakmasıyla gelir. Çünkü hakikate ulaşmak için bilginin ötesine geçmek, aklın sınırlarını aşmak gerekir. Attâr, aklın sınırlarının özgürlüğü kısıtladığını düşünür. İnsan, tüm bilgileri bıraktığında ve sadece varoluşun saf deneyimini kabul ettiğinde, o zaman özgürlüğün ne olduğunu anlayabilir.
Üçüncü Vadi, keder ve pişmanlık vadisidir. Burada özgürlük, insanın geçmişin yüklerinden kurtulmasıyla ilişkilidir. Attâr’a göre, insanın geçmişte yaptığı hatalar, aldığı yanlış kararlar, yaşadığı pişmanlıklar, ruhun özgürlüğünü kısıtlayan görünmez prangalardır. Bu vadide kuşlar, özgürlüğe ulaşmak için bu yüklerden kurtulmaları gerektiğini öğrenirler. Çünkü özgürlük, geçmişin ve geleceğin ötesinde, tam da anın içinde gizlidir.
Dördüncü Vadi'de ise özgürlük, aşkın saf haliyle yaşanır. Attâr’a göre aşk, insanı kendi benliğinden kurtaran, varoluşun tüm sınırlarını aşan bir güçtür. Aşk, insanı benliğinden arındırır ve onu sevgilide yok eder. Bu yok oluş, Attâr’a göre özgürlüğün en saf halidir; çünkü gerçek özgürlük, insanın varoluşta tamamen erimesi, bir başka varlıkta kaybolmasıdır. Burada, aşk yoluyla var olan her şeyden sıyrılmak, gerçek özgürlüğü getirir.
Beşinci Vadi, birlik vadisidir. Burada özgürlük, çokluktan sıyrılıp birliğe ulaşmaktır. Tüm evrenin birliğini kavrayan ruh, kendini çokluğun illüzyonlarından kurtarır ve her şeyin bir olduğunu anlar. Attâr’a göre, insan ruhu bu birliği gördüğünde, özgürlüğün nihai anlamını kavrar. Çünkü gerçek özgürlük, ayrı bir varlık olmaktan çıkıp, tüm varlıklarla bir olma deneyimidir.
Altıncı Vadi, hayret vadisidir. Burada özgürlük, insanın evrenin sınırsız gizemleri karşısında tüm sınırlarını bırakmasıdır. Hayret, insanın kendi bilgisinin ve varlığının sınırlarını aşarak evrenin sonsuzluğuna teslim olmasıdır. Attâr, hayretin özgürlüğün nihai kapısı olduğunu düşünür, çünkü hayret içindeki ruh, ne bir bilginin ne de bir varlığın kölesidir. Hayret, saf bir özgürlük halidir; çünkü insan, kendi sınırlarını aşmış ve evrenin büyüklüğü karşısında tamamen teslim olmuştur.
Son Vadi, yokluk vadisidir. Burada özgürlük, insanın varoluşunu tamamen bırakmasıdır. Attâr’a göre, insan kendini tamamen bıraktığında, yani varlık kaygısını terk ettiğinde, özgürlüğe ulaşır. Çünkü varoluşun kendisi, en büyük esarettir. İnsan, kendini yok ettiğinde, tüm sınırlamalardan ve bağlardan kurtulur ve gerçek özgürlüğe kavuşur.
Sonunda, Simurg’u arayan kuşlar, Simurg’un kendileri olduğunu keşfederler. Bu, özgürlüğün nihai metaforudur: İnsanın aradığı özgürlük, dış dünyada değil, kendi içindedir. Attâr’a göre özgürlük, insanın kendisinde, kendi varoluşunda saklıdır. Ancak bu varoluşu aşmak ve kendinde yok olmak, gerçek özgürlüğün kapılarını açar.
Özgürlük, Attâr’ın gözünde, varoluşun illüzyonlarından sıyrılmak ve kendini sınırsızlığın denizinde kaybetmektir. Simurg’un yolculuğu, insanın kendi iç yolculuğudur; çünkü gerçek özgürlük, en sonunda insanın kendi içindeki sınırsız potansiyele, kendi hakikatine ulaşmasıdır.