Kıymetli dostlarım,
Yazıma yeni haftanın şiir tadında mutlulukla birlikte gelmesi dileğinde bulunarak başlamak istiyorum.
Geçen hafta içiydi. Sosyal medya mecralarında geziniyordum. Değer verdiğim arkadaşlarımdan biri çocukluk yıllarına ait bir fotoğrafını paylaşarak altına da ‘gülümseme’ile ilgili güzel bir cümle karaladığını gördüm. Güzel tespitini okuyup masumo gülümsemeyi gördükten sonra ona hak vererek fotoğrafını ve kurduğu cümlesini beğendim. Fakat nedendir bilemiyorum o vakitten sonra kendimi bir anda geçmişime giden karanlık bir dehlizin içinde yaşanmamış zamanlara duyduğum özlemleri hissetmiş halde buluvermiştim.Beni bu yolcuğa çıkaran ana olgu ‘gülümseme’ olunca doğal olarak çocukluk günlerim belirdi zihnimde. Düşündüm ve şuna kanaat getirdim: Sanki bizim kuşağın çocukları başka bir tatta gülümsüyormuş. Kahkahalarımız mesela; çok samimi, tebessümlerimiz gerçekçiymiş. Kimse gülücüğünü yalandan atmıyormuş. Birbirimize yaptığımız şakalar geldi aklıma. Sulu ve iğneleyici şakalara kimse gücenmezdi. En fazla olsa olsa günübirlik küslükler olur o da bir sonraki gün biterdi. Sonraki gün tekrar kucaklaşılır ve yaramazlıklara kaldığımız yerden devam edilirdi. Arkadaşlığımızın ölçü birimi kardeşlikti ve bu kardeşliği üçüncü kişilerin asla bilemeyeceği sırlarımızla örerdik. Örerdik ki arkadaşlığımıza dışardan zarar gelmesin. Dal dala atışır öyle gezerdik; ikili, üçlü, dörtlü gruplar halinde… Dağlar da bizimdi bağlar da. Dümdüz ovalar top sahamız kıvrımlı dereler ise tatil beldelerimiz olurdu…
Sordum kendime: “Başa dönsen yaşamaya nerden başlarsın?” diye. Tıpkı JorgeLuisBorges’e atfedilen “Anlar” şiirinin satır aralarında olduğu gibi.
Aklıma ilk ‘zaman’ geldi ve şöyle yanıtladım: “Sanırım zamanın kıymetini daha iyi bilir boşa akıp gitmesini önlerdim. Hatta bir yolunu bulur mutlaka onu durdurmaya çalışırdım. Çocukluğumun tadını olabildiğince çıkartırdım. Mesela harman zamanı harman yerine dökülen sap yığınlarının arasında daha çok zıplar orada daha çok vakit geçirirdim. Arada bir kurduğum tuzağı her gün kurar güvercin yakalamaya çalışırdım. Belki bu şekilde hayatım boyunca hiçbir zaman edinemeyeceğim bir çift beyaz güvercini yakalamış olurdum. “Savunmasız kuşları vurmakta neyin nesiymiş?” der lastikten yaptığım sapanı odun sobasında yakardım. Sonra karşısına geçip zevkle alevleri izlerdim. Sokak lambasının ışığında yaz akşamlarının vazgeçilmezi ‘saklambaç’ oynarken ağaç dallarına çıkıp yeşeren yaprakları arasına saklanırdım. İlkokul sırasında bakıştığım o kıza ‘Seni seviyorum.’ diyebilmenin heyecanını yaşar, ilkokul öğretmenime daha çok sarılırdım. Daha çok şiir okurdum yirmi üç nisan törenlerinde. Dedemden dinlediğim altın değerindeki nasihatları asla bir kenara atmaz hayatımın tam ortasına koyardım. Meşe ormanlarında kuruyan o çoban çeşmelerinden daha çok su içerdim kana kana. Mevsimi gelince daha çok alıç toplamaya giderdim. Mantar bulamadığım gün olmazdı mesela. Yeni boylanmış buğday tarlalarının yeşillikleri arasındaki çıkan yemliği toplayan kadınların arasına karışır bol bol dedikodu dinlerdim. Gençliğimin haylazlıklarını doya doya yaşar hayata daha özgür bakabilmek izin kendime asla sınır çizmezdim. Üniversite kampüsünde daha çok eylem yapardım mesela ‘eşit eğitim hakkı’ için. Resim derslerinde çizdiğim sahte biletlerle belediye otobüslerine binmeye devam eder delikli jetonlarla daha çok konuşurdum ankesörden. Fener’in maçına girmenin yollarındansa eğer yüksek duvarlardan tırmanmak, eğer ayakkabının birini geride bırakmaksa bu uğurda hiç tereddüt etmez yine tırmanır, yine ayakkabıyı bırakır ve eve yine yalın ayak dönerdim. Kendimi ifade edebileceğim bir işi yapar amacı sadece çok para kazanma hırsı üzerine kurulmuş kirli bu dünya düzeninin suratına tükürür sonra ceketimi alır çeker giderdim. Daha özgür yaşamayı seçerdim hiçkimseye hesap vermeden bulamayacağımı bilsem de…”
Yeniden başlayabilsen yaşamaya işte ben bunları yapardım ve biliyorum ki imkânı olsa eminim herkesin mutlaka yapmak isteyeceği bazı şeyler vardır. Kimse geçmişte yaptıklarım yeterli demez herhalde. Aksine yeri geldiği zaman kocaman bir iç çekilip keşke şöyle yapsaydım tarzında pişmanlık cümleleri birbiri peşine kurulur. Bu belki de herkesin geçmişe olan özlemidir; kim bilir. Belki de bir türlü büyümek istemeyen içimizdeki çocuğun sesidir. Fakat ne olursa olsun değişmeyen tek gerçek insan yeniden başlayabilse eğer yaşamaya yapmak isteyeceği onca çocukluğu içinde barındırıyor gibi…
Ne dersiniz?
Haftaya görüşmek dileğiyle esen kalın.
Değerli hocam kaleminize sağlık eskiyi özlettiniz