Kraldan çok kralcıdırlar.
Hayata katkıları ancak ve ancak kendilerine yetecek kadardır.
Sevinmeyi abartılı yaparak akıllarda kalma hevesindedirler.
Güç dengesi dönünce dötünü dönenlerdendirler.
Ne yaparlarsa yapsınlar kimsenin aklında kalmazlar.
Zeki olabilirler ama ahlaksızdırlar.
Kafaları daima rahattır.
Darbe varsa darbecilerin yanında yoksa en ateşli demokrattırlar.
Bazen “ateist” bazen ise “dinbazdırlar.”
Sabah patronu över akşam arkadaşı ile işçi servisine binerler.
İlkesizdirler.
Eline gücü ver ilk seni gömerler.
Kurnazdırlar.
Güvenilmezdirler…
Saydığım bunca özelliği sadece ve sadece bir insan tipinde bulabiliriz “Güçlünün yanında olma psikolojisine” sahip insan tipinde. Hemen hemen hepimizin çevresinde bu tip insanlardan sayısı azımsanmayacak oranda vardır. Sabah kalktın mesela işe gidiyorsun bir bakmışsın otobüs durağında, işe varırsın karşı masanda, öğle yemeği yiyorsun restoranda, PTT şubesinde bile denk gelebilirsin. Akrabaların arasında hatta ve hatta zamanla anlasan bile arkadaş dediklerin bile bunlardan olabilir. Dönüp geçmişe bak; orada da varlardır. Nazi Almanya’sı mesela. Hitler gücünün nirvanasında iken istisnasız onu selamlayıp alkışlayanların güç eridikçe ne tür davranış sergilediklerini bir düşünün. Geçmişi ihtişamla dolu Osmanlı İmparatorluğu'nun ‘hasta adama’ döndüğü dönemlerde “Padişahım sen çok yaşa” alkışı tutan devşirme paşaların arkadan Devlet-i Aliyeye sırtını nasıl döndüklerini anlatsak cilt cilt kitap olur…
Bu davranışın bir tek açıklaması olmalı; “Güçlünün yanında olma güdüsü.”
Siyasetten bağımsız olarak son dönemde güçlünün yanında durmak ve onun gölgesinden faydalanmak toplumda güçlü görünebilmenin ve böylelikle toplumsal statü elde edebilmenin aracı haline geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Güçlü olarak kabul edilen insan gücünü bir şekilde topluma kanıtlamış insandır. Gerek fiziki, gerek siyasi, gerek bilimsel, gerekse ahlaki güçlülüğü kanıtlanmış birisini toplum el üstünde tutabilir. Yazımın öznesini oluşturan insan tipi ise güçlü birisinin toplumca kabullenilmişliğinden faydalanmanın yollarını arayan kişidir. Bu uğurda karakterini hiçe sayar. Gerekirse bu uğurda adi bir yaratığa bile bürünebilir. Bu yüzden çok tehlikelidir. Kuru kalabalıkların içinde kamufle olmuş halde varlığını sürdürür. Kendini belli etmez. Çünkü ifşa olsa yok hükmünde olacağını bilir. O yüzden kimseye çaktırmadan yapar ne yapacaksa. Sonuç; var oldukları sürece “haklı” değil “güçlü” kazanır.
Peki, soru şu!
Nereye kadar?
Güçlü ne zamana kadar kazanacak?
Hani meşhur bir atasözü vardır ya; ‘İt kağnı gölgesinde yürür de kendi gölgesi sanırmış.’
İşte o ite kağnı gölgesinde yürüdüğünü öğrettiğimiz güne kadar maalesef güçlü kazanmaya devam edecek. O yüzden toplum olarak yapmamız gereken ilk ve en önemli şey haklı olduğunu bildiğimiz kişilerin yanında güçlü bir şekilde durabilmektir. Böylece haklı güçlenmiş olur. Dahası güçlünün de haklılığı tartışılır hale gelir. Bu söylediklerimi ne zaman yaptık, işte o zaman kağnı gölgesinde yürüyebilmek için güce tapanlar bire birer kağnı gölgesinden ayrılır ve toplumsal güç dengeleri yerli yerine oturmuş olur.
Ne dersiniz?
Haklının yanında durabilme cesaretini gösterenlere sevgilerimi sunar haftaya yine beklerim.
Hoşçakalın.