Herkese merhabalar dostlar.
Bu köşede bundan sonraara sıra edebiyatın satır aralarında kalmış küçük bilgi kırıntılarını da bulacaksınız. Ara ara hep birlikte yeni bilgiler öğreneceğiz, bazen ise varolanları hatırlayacağız. Umarım keyifli zamanları hep birlikte geçiririz.
İlk olarak Türk Edebiyatının önemli isimlerinden biriyle başlamak istiyorum. Edebiyat alanında yeri bambaşkadır onun. Zaman zaman takma adlar kullanarak mizahı manzumeler yazmasıyla da tanınır. Hatırlarsınız; mizah dergilerinin “Deli Ozan’ı”, “Çamdeviren’i.”; Faruk Nafiz Çamlıbel’den bahsediyorum. Faruk Nazif Çamlıbel denince akla ilk gelen tabi ki edebi dünyamızın şiir türünde kilometre taşlarından sayılan; ‘Han Duvarları.’
Aynı zamanda yazar, öğretmen ve siyasetçi de olan Faruk Nafiz Çamlıbel’in hayatını hemen hemen hepimiz az ya daçok biliriz.Bu sebeple yaşamından daha çok şiirin ilhamını anlatacağım dilim döndüğünce…
Yıl 1922’dir. Üstat, Nihal adında bir kıza âşıktır. Kız yüz vermez ona. Ne etse bir türlü karşılık bulamaz aşkına. Ne kadar uğraşsa da bir türlü giremez Nihal’in güzelliklerle dolu küçücük gönlüne. Sonunda dayanamaz ve sırf Nihal’i bir daha görmek istemediği için öğretmenlik yapmaya karar vererek tayin ister. Amacı; İstanbul’dan biran önce ayrılıp acı hatıraları bir an önce unutmaktır. Sonunda beklediği haber gelir; Edebiyat Öğretmeni olarak Kayseri Lisesine atanmıştır. Toplar bavulunu ve doldurur içine tatlı anıları. İlk öyrılığın acılarını, ilk aşkının güzelliğini ve Nihal’ini ise orada bırakmıştır. İstemese de ayrılmak zorunda kalmıştır çok sevdiği İstanbul’undan. İşte bu ayrılıktır Faruk Nafiz Çamlıbel’e döktüren muazzam o sözcük yumağını…
Trenle başlayan yolculuğuNiğde vilayetinin Ulukışla kazasında sona erer. Oradan öteye ancak yaya yada atlı arabayla gidilmektedir. Bulur kara yağız bir arabacı ve başlar yarım kalan üç gün sürecek Kayseri yolculuğu…
Arabanın üstünde uzandığı şiltede boş durmaz. Almıştır eline kâğıdı,kalemi, gözlüyordur doğayı… Sonunda ne hissetmişse dile getirmiştir. İlk sözcükler yavaş yavaş dökülmeye başlar kâğıdın boş satırlarına.
“Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı...”
Birçok edebiyatçının “duygudan yoksun olmayan düşünce ve düşünceden yoksun olmayan duygu” olarak tanımladığı “Han Duvarları”şiirinin diğersözcüklerideyağmur damlası misali düşüyordur artık. Yol boyunca ne yaşamış ise, neyle karşılaşmış ise ne görmüş ise adeta mısralara dönüşür.
Bilenler bilir ‘Araplıbeli Geçidi’kış aylarında aman vermez. Günümüzde bile Mart ayında zaman zaman tipi gözün gözü görmeyeceği derecede hissettirir kendini. Geçitin; kaşları çatık, yüzü azgındır. Aşabildin mi dağ gibi tepelerini ancak inersin ‘Yeşilhisar Ovasına.’ Orada bambaşka bir iklim karşılar insanı. Bahar gelmiş çiçekler açmıştır. Yarım saat içerisinde sert iki iklimi sırasıyla gördüğüne şaşırsın! Şairde bu şiirinde üç günde üç ayrı mevsimi yaşatmıştır bizlere.
Şiir Maraşlı bir asker olan Şeyh Oğlu Satılmış üzerine kurulmuştur. Onu ve hikâyesini anlatır. Aslında böyle bir insanın yaşayıp yaşamadığı bilinmese de bir yıl arayla aynı hanlarda konaklamışlardır Faruk Nafiz Çamlıbelle. Bilmeden onunla aynı yolu takip ediyor, kuru yaprak misali rüzgârın önünde savrulan Maraşlınınkonakladığı handuvarlarına yazdığı dörtlükleri okuyordur. Bu dörtlükler adeta Anadolu insanını yansıtır. Anadolu insanının savaşlar nedeniyle ailesine duyduğu özlem, bu uğurda çekilen çile ve hüzün, adeta birer hikâye olmuş dile gelmiştir. Türkülerin, ağıtların, feryâdların,figânların boşuna yakılmadığını gözler önüne serer. Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış, savaştan savaşa koşan gariban Anadolu insanını sembol etmiştir.
“On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben”
Bu dizelerle; Maraşlı’nınkatıldığı savaşlardan dolayı on yıldan beri evine dönemediğini anlıyoruz. Yine şiirde geçen bazı tarihler bize bu savaşların; Balkan Savaşı, Çanakkale Savaşı, 1.Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı olduğunu anlamamızı sağlıyor.
“Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben”
Bu dizelerde; sılada bulunan sevdiğine olan özlemini dile getirir Maraşlı. Aşılamaz kaderini yaşadığını kabul etmektedir aslında.
“Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben”
Bu dizelerinde ise; sevdiğini el aldığı için amansız bir hastalığa yakalandığını ve bu yüzden memleketine gönderildiğini dile getirmektedir.
Satırlar şöyle devam eder:
“Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!...
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi:
"Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"”
Yıllarca sevdiğinden, anasından, babasından ayrı kalmış, gönlü, ruhu, benliği istese de hayalini kurduğu yârine kavuşmasına engel olan koca dağları bir türlü aşamamış, kuru yaprak misali rüzgârın önünde huduttan hududa sürüklenmiş, yârini eller alınca kendisine Kerem diyebilmiş ve bu derdinden verem olmuş Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış memleketine dönememiş, bilmediği gurbet yollarında denk gelen sıradan bir hanın duvar dibinde ruhunu tanrıya teslim etmiştir.
İşte Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ın hikâyesi budur dostlar. Derdini, sıla hasretini ve bunlara olan çaresizliğini okudukça insanın yüreği dağlanıyor, burnunun direğini sızlıyor değil mi?
Bu toprakları vatan yapma uğruna toprağa düşen kimse varsa ruhları şad olsun…
Bu arada kutsal Ramazan ayının üçüncü günü bu gün. Tüm Müslüman âleminin kutsal ramazan ayını kutlar, herkese sağlıklı bir ramazan ayı dilerim.
Gelecek hafta görüşmek üzere…
Okuma alışkanlığı olmayanların bile sıkılmadan okuya bileceği bir yazı tekniği olmuş.İsten güçten çalışmaktan zamanı olmayan insanlar için ideal. Bence o insanların aşklarına sevgi ve acılarına tad katan şey çektikleri çile olmuş. Tarihte bizim kahraman sandigimiz veya yanlış bilgilendirildigimiz örnek Nasrettin hoca gibi Mevlana gibi bir çok insanın gerçek hayatlari hep ilgimi çekmiştir.Bu konuda sana büyük görevler düşüyor. Duyduğumuz zaman hayretler içinde kaldigimiz bir çok olay yasanmis.Ornek geçenlerde benden büyük bir arkadaşımın Ertuğrul bey ve Osman Bey'in Alevi olduğunu soyledi araştırma yapmadığım icin bu konuda fikir yurutemedim.Onun icindirki senin arastirmalarin bizle paylasman çok değerli .Yazılarının devamını bekliyoruz.
Teşekkürler. Önerilerini not ettim, mutlaka değerlendireceğim.
“ Nihal’i bir daha görmemek istemediği için ”? Kuzen dogru kelime “görmek” degilmi?
Yapıcı eleştiri önemli kuzen, uyarın için teşekkürler. Ekibe söyledim sabah düzeltecekler.
Eline yüreğine sağlık müdürüm