Tarih 01 Mart 1977’dir. Yeşilçam'da bir çocuk dünyaya gelir. Sadık Şendil’in yazdığı Ertem Eğilmez’in yönettiği Nahit Ataman’ın yapımcılığını üstlendiği ve Melih Kibar’ın başucunda ninniler söylediği bu çocuğa “Gülen Gözler” adı verilir. Başrollerini usta sanatçı Münir Özkul ve Adile Naşit’in üstlendiği “Gülen Gözler” isimli filmden bahsedeceğim bugün.
Sabah Döşemealtı’ndan salınmışım ve kıvrımlı yoldan iniyorum Antalya’ya doğru… Gün yeni doğuyor. Güneş avuçlarımın içinde adeta portakal gibi. Arabamın radyosu açık. Ve birden bu filmin klasik hale gelen müziği çalmaya başlar… Gönlüme vuran ilk namelerden sonra birer birer canlanır filmin sahneleri… Kalabalık bir aile ve bu ailenin geçimini sağlamak için sabah akşam çalışmak zorunda kalan Yaşar Usta geldi gözümün önüne. Cimri ve bir o kadarda hilebaz, Şişko Müteahhit Yunus'la olan diyalogları canlanır. Sonra Vecihi’yi, Nezaket’i, Hasret’i, Fikret’i, Laz Şevket’i, İsmet’i ve diğerleri…
Şişko Yunus’un inşaatlarına ahşap doğrama işi yapan Yaşar Usta’ya Türk Sineması'nın Dev Çınarı Minur Özkul can vermiştir. Yaşar Usta işine o kadar bağlıdır ki kızlarının arkasından çevirdiği gönül ilişkilerinden dahi habersizdir. Adile Naşit, Yaşar Usta’nın karısı Nezaket’i oynar. Nezaket’in tek bir derdi vardır; kızlarına münasip kocalar bulmak. Vecihi ise efsane oyuncu Şener Şen’le tutunur hayata. Yaşar Usta’dan kızı Fikret’i olur olmaz her yerde istediği sahneler halen hafızalarımızda değil mi? Fikret’in de gönlü vardır aslında ama bir türlü vermezler onu Vecihi’ye. Reddedildikçe Vecihi’nin ısrarının artması ve Fikret’in evinin çatısında uçak uçurması… Hatırladıkça gülümseten sahneler bunlar.
Filmin türü dram-komedi olsa da aslında verdiği mesajlar sosyoekonomik türden. Fakir olsa da gönülleri zengin o insanlar bir şekilde mutlu olmayı başarırlar. Önemsiz görebilecek olaylar, kişiler ve o kişilerin kendilerine özgü karakterleri adeta ders olarak sunulmuş topluma. Ayrıca yetişkinliğe henüz adım atan çocukların ailenin ekonomik durumuna duyarsızlığı vurgulanmıştır.
90 dakika süren filmin mesajları o kadar tatlıdır ki zaman ve mekân fark etmeksizin TV’de görüldüğü an izlenmeden geçilmez. Defalarca izlense de belli bir yaşa gelmiş insanların halen favorisidir bu film. Hatta izleyenler izlemekle yetinmez, izlendikten sonra konuşmaya devam edip sosyal medyada trendtopics yapar.
Peki neden?
Neden hala izleyicisi var hiç düşündünüz mü?
Konusu mu çok cazip?
Oyuncuları mı etkileyici yoksa mesajları mı?
Bana göre bunun birkaç nedeni var:
Birincisi; karakterler sanırım zihnimize kazındı. ‘Vecihi’ mesela yaşı kaç olursa olsun izleyenlerin hafızalarına kazınacak kadar güçlü bir karakter, replikleri ise yıllarca unutulmayacak cinsten. Yaşar Usta’nın insana ders veren diyalogları, kızı İsmet’in mektup bırakıp gitme hikâyesi ve devamında yaşanan dram…
İkincisi; oyuncu kadrosu. Evet, oyuncu kadrosu çok kaliteli. Münir Özkul, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Şener Şen, Şevket Altuğ, Itır Esen, Lale Ilgaz ve diğerleri… Güçlü oyuncu kadrosunun filmin bıkmadan usanmadan izlenmesinde önemi yadsınamayacak kadar büyük olsa da tek başına yeterli değil gibi.
Üçüncüsü ise; yansıtılan zaman. Film yetmişli yıllar Türkiye’sinden. Emeği ile geçinmeye çalışan bir baba, kalabalık bir aile ve ekonomik şartların getirdiği dramatik gerçekler. Dönemin varoşlarından küçük bir kesiti gözler önüne seriyor. Ama bana göre bu da tek başına filmin bıkmadan usanmadan sürekli izlenmesi için yeterli bir sebep değil.
Asıl sebep gülmeyi unutmuş olmamız olmasın?!
Toplum olarak son dönemlerde gülemez olduk çünkü şiddet her yerde; çarşıda, pazarda, trafikte, sokakta… İnsanlar arasındaki tahammül sınırı yok olunca yaşamın içinde bulunamayan mutluluk, huzur, sevgi, hoşgörü ve en önemlisi gülen bir çift göz film sahnelerinde aranıyor olabilir mi ne dersin?
aranıyo mu
Bize geçmiş i bugün gibi hatırlattığın için teşekkürler