Sevgili dostlar,
Öncelikle geçmiş bayramınızı canı gönülden kutluyor, birliğimizin ve dirliğimizin daim olmasını temenni ediyorum.
Bu hafta,edebiyatımıza yapıtlarıyla damga vurarak yön vermiş bazı büyük insanların bu güne kadar hiç duyulmamış yanları üzerine küçük bir söyleşi yapmaya ne dersiniz? “Evet” dediğinizi duyar gibiyim. Kimi ölümden korkmuş, kimi kekeme kalmış, kimi yazarlığının yanına ressamlığını koymuş… Çok ama çok enteresan bilgilere gelin birlikte bakalım.
Büyük usta Nazım’la başlamak istiyorum. Nazım Hikmet’in cezaevi günlerinden kalan ve tatlı olmayan birçok anısını biliyor olmalısınız.Fakat dayak atılacağı zaman ıslatıldığını, ıslak ıslak dövüldüğünü ve sırf bu yüzden ömrünün kalan kısmında sudan korktuğunu duymuş muydunuz? Ne yalan söyleyeyim ilk duyduğumda çok şaşırmıştım! Peki, ilham geldiği anda aklındaki sözleri hemencecik yazabilmek için sürekli beyaz pantolon giydiğine ne demeli! Çok garip değil mi?
Özdemir Asaf’ın “r”leri söyleyemediğini inanın bende bilmiyordum.
Tevfik Fikret mesela,uğursuzluk getireceğine inandığı için sol tarafında kimseyi yürütmezmiş. Üstelik iyi de bir ressammış. Proje dahi çizdiği oluyormuş.
Güzeller güzeli Tomris Uyar, ünlü üç şaire aynı anda ilham olmuş. Turgut Uyar, Cemal Süreya ve Edip Cansever’in şiirlerinde tutsak olduklarını belirttiği kadının Tomris Uyar olması tesadüf olmasa gerek.
Cemal Süreya demişken onunla ilgilide ilginç bir bilgi var. Söylentiye göre soyismindeki iki “y”den birini bir iddia sonucu kaybetmiş büyük üstat.
Sebahattin Ali, karısıyla münakaşalarında araya girip onun diksiyon hatalarını düzeltiyormuş iyimi!
Yahya Kemal’in dramı iç acıtıcı. İstanbul’a âşık olmasına rağmen âşık olduğu şehirden bir tane ev almamış ve ömrünün son günlerini otel odasında geçirmiş. İnanması güç geliyor gerçekten.
Cahit Sıktı Tarancı’nın küçüklüğü haylazlıklarla dolu geçmiş. Yaramaz bir çocukmuş. Günlerden bir gün yaptığı yaramazlığın bedeli olarak babası onu pencereden aşağı sarkıtmış. Bu olay onda travma yaratınca yazar o günden sonra ölümden korkar olmuş ve eserlerinde yoğunlukla ölüm temasını işlemiş…
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın sigara içmediğini, subay iken bedava verilen sigaraları arkadaşı olan Cahit Sıtkı’ya götürdüğünü, Orhan Veli ile Sait Faik’in bulmaca çözme yarışmalarına dair hinlikleri ve daha niceleri…
Küçük ve ayrıntı içeren bu bilgiler edebiyatın sadece birkaç kelimenin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş metinlerden ibaret olmadığının kanıtı olsa gerek. Ne dersiniz? İsmini zikrettiğim yazar ve şairlerimizi anmadan bitirmek bizim gibi edebiyata gönül vermiş canlara yakışmaz. Her birinin aziz hatıraları önünde saygı ile eğiliyorum. Ruhları şad olsun.
Haftaya görüşmek ümidiyle, hoşça ve dostça kalın.