Geçtiğimiz hafta paylaştığım ‘Hangi Antalya’ başlıklı yazıma gelen bir yorumu görünce, aklıma Konfüçyüs’ün 2 bin 500 yıl öncesine ait bu kadim sözleri geldi.
Yerel seçimlerde adayların kentin geleceğine yönelik projelerini eleştirdiğim yazımda belirtmeyi unuttuğum bir detayı güzel bir şekilde özetliyordu okurdan gelen şu kısa mesaj:
“Öne sürülen projelerin kent kültürüne, kent kimliğine ve kent vizyonuna da uygun olması gerekir.”
Kentin son yarım asırdaki hızlı değişim (gelişim diyemiyorum maalesef) sürecine şahit olan bir Antalyalı olarak kentin geleceğinin siyasilerin seçim vaatlerine göre değil, kentin geçmişten gelen kimliğine göre olması gerektiği fikrine kesinlikle katılıyorum.
Bir kentin geçmişini umursamadan yaratılmaya çalışılan değişim çabalarının o kente her açıdan zarar verdiğini gösteren o kadar çok örnek var ki bunların birisi de Antalya’dır mutlaka.
Antalya gibi farklı çağlardan günümüze kadar uzanan geçmişe sahip çok fazla şehir bulunmuyor dünyamızda. Etrafı surlarla çevrili Kaleiçi, Doğu Garajı’nda ziyarete açılan Nekropol Müzesi ve şehrin dışında çok sayıda antik yapı kentin tarihinin zenginliğini görsel olarak bizlere sunan nadide yapılar olarak hala canlılığını koruyor.
Kentin ilk çağlara uzanan geçmişine dair arkeolojik bulgular Antalya Müzesi’nde, yazılı ve görsel kapsamlı bir arşiv ise AKMED Kütüphanesi’nde yer alıyor. Prof. Dr. Nevzat Çevik hocanın arkeolojik çalışmaları, Dr. Necmi Atik hocanın kent tarihine ilişkin önemli araştırmaları, ve popüler kent tarihi hakkında önemli araştırmaları olan Hüseyin Çimrin’in eserleri sayesinde farklı perspektiflerden kentin geçmişine dair çok değerli kazanımlara sahibiz.
Bir kentin geçmişine dair bu kadar ciddi çalışmalar mevcutken, o kentin geleceğine ilişkin projelerin de kent kimliğini ön plana taşıyabilecek vizyona sahip niteliklerde olmaması için mantıklı tek bir sebep sunulabileceğini zannetmiyorum.